Çok heyecanlı ve güçlü bir zaman içinde yaşıyoruz. Bilincimizin en derinlerinde radikal bir değişim meydana gelmekte. Şuna inanıyorum ki bizler şimdiki yaşam t
arzımızın yerine yepyeni bir yaşamı ikame etmeye davet ediliyoruz. Bizler aslında eski dünyamızı yıkıp yerine yenisini inşa etmekle meşgulüz. Eski dünyamız dış değerlere odaklanan bir dünya idi. En temel spiritüel bağımızı kaybetmiş olmamızdan dolayı maddi dünyanın tek gerçek olduğuna inanıp durduk hep. Kendimizi tamamen kayıp, boş ve yalnız hissettiğimiz için de mutluluğu ve tatmini sadece dış değerlerde yani parada, sahip olduğumuz maddi şeylerde, ilişkilerde, işimizde, şöhretimizde, yiyeceklerde ve uyuşturucularda aradık.
Yeni dünya, içimizdeki kâinatın yüksek enerjisine kendimizi açtıkça ve yaratıcı enerjinin bilinçli olarak içimizde dolaşmasına izin verdikçe kurulmaktadır. İçimizdeki spiritüel uyanıklık ile irtibat kurdukça kâinatın yaratıcı gücünün de içimizde olduğunu öğreniriz. Kendi gerçeğimizi yaratabileceğimizi ve bunu yapabilmenin sorumluluğunu da alabileceğimizi ayrıca öğreniriz. Değişim her bireyin içinde başlar, ancak bireyler değiştikçe tüm kitlenin bilinci de yavaş yavaş değişmeye başlar. Dünyamızda engin bir değişimin olmakta olduğunu ben şahsen kendimdeki, etrafımdaki ve içinde yaşadığım toplumdaki değişimden gözlemleyebiliyorum. Tüm dünyada irtibat halinde olduğum binlerce insandan aldığım feedback de bu fikrimi desteklemektedir. "Işıkta Yaşamak" kitabım tek tek her bireydeki ve dünyadaki bu bilinç değişimi ile ilgilidir. Kitabımda sık sık bahsettiğim eski ve yeni dünya kavramları geride bıraktığımız ve yeniden yarattığımız dünyayı anlatmaktadır.
Pek çok insan için içinde yaşadığımız dünya zamanı dünyanın durumundan ve kişisel hayatlarımızın kötüden daha da kötüye gidiyor gibi gözükmesinden dolayı sıkıntılı gelebilir. Bu sanki bir zamanlar çok iyi çalışan pek çok şeyin artık çalışmamasına benzemektedir. Şahsi kanaatime göre de bazı şeyler iyice parçalara ayrılacak ve daha da büyük bir hızla böyle olmaya devam edecektir. Ancak bunun negatif yani olumsuz bir şey olduğunu da asla düşünmüyorum. Bu, olmakta olan esaslı değişime gözlerimizi açmaktansa, eski dünyamıza ve adetlerimize duygusal olarak sıkı sıkıya bağlı olmamızdan kaynaklanan bir sıkıntıdır.
Paradoks gibi gözükse de bu değişimler herhangi birimizin hayal edebileceğinden öte bir lütuf gibidir bizlere. En basit doğru yüzyıllardır uyguladığımız eski yaşam tarzlarımızın artık çalışmıyor olmasıdır. Bu yaşam tarzlarımız bize hep aradığımız tatmini, neşeyi ve derin duyguları hiç getirmedi. Bu tarz hayatların içindeki en neşeli hayatlar bile yeni dünyanın en yüksek bilinç düzeyinde kavuşulacak derin duygularla mukayese edilemez.
Sanki tüm yaşamlarımız boyunca bir okulda gibiyiz. Öyle bir okul ki, içinde, okulun gerçek fonksiyonunun tam tersi bir eğitimi almaktayız. Bizlere öğretildiği şekilde bazı şeyleri yapıyoruz. Belli derecelerde elde ettiğimiz başarılarımız için de seviniyoruz ancak pek çok şey ümit ettiğimiz şekilde çalışmıyor. Olmasını istediğimiz mükemmel bir ilişki hiçbir zaman materyalize olmuyor. Hiçbir zaman istediğimiz kadar paramız olmuyor. Hiçbir zaman tam olarak güvende ve bereket içinde hissedemiyoruz kendimizi. Bunların bazılarını elde etsek bile daha fazlasını daha derinini istiyoruz.
Bizler 5 duyulu insandan çok duyulu insana tekâmül ediyoruz. 5 duyumuz, fiziksel gerçekliğimizi algılamamız için tasarlanmıştır. Çok duyulu insanın algıları ise fizik gerçeğin ötesine yani 5 duyumuzun da içinde olduğu daha geniş dinamik bir sisteme açılır. Çok duyulu insan fiziksel gerçeğin daha büyük bir tekâmül portresinde oynadığı rolü algılayabilir. Bu gerçek 5 duyulu insana kapalıdır. En derin duygularımızın orijini işte bu görünmeyen gerçeklik içinde yer alır. Görünmeyen gerçekliğin perspektifınden bakıldığında kendilerini daha yüksek amaçlar için feda edenlerin motivasyonları bir anlam kazanabilmektedir. Böylece Gandi'nin gücü ve İsa'nın merhameti de algılanabilir ve anlaşılabilir olmaktadır ki bunları 5 duyu insanı göremez.
Büyük öğretmenlerimizin tümü çok duyulu insanlardı. Onlar çok duyulu bir varlığın geniş perspektifini yansıtan değerlere ve algılara göre bizlere konuştular ve davrandılar. Onların ağızlarından çıkan kelimeler ve uyguladıkları şeyler ise içimizdeki doğruların uyanmasına neden oldu. 5 duyulu bir insanın algı dünyasına göre bizler fiziki olan kâinatta yapayalnız bireylerizdir. Çok duyulu bir insanın bakış açısına göre de biz hiçbir zaman yalnız olmadığımız gibi kâinat da canlıdır, bilinçlidir, şefkatlidir ve zekidir. 5 duyu insanı fiziki dünyayı hiçbir hesabı olmaksızın bize verilmiş olan ve içinde hayatta kalabilmek için mücadele ettiğimiz bir yer olarak tanımlar. Çok duyulu bir insan ise fizik dünyayı ruhların bir arada paylaşarak kendilerini eğittikleri bir yer olarak görür. Böylece burada olan her şey onların eğitimine hizmet eder. 5 duyulu bir insan için niyetlerin hiçbir etkisi yoktur, eylemlerin sonuçları ise fizikseldir ve her eylem de bizleri veya diğerlerini etkilemez. Çok duyulu bir insan eylemin gerisindeki niyetle ilgilenir, her niyetin bizleri ve diğerlerini etkileyebileceğine ve hatta fiziki dünyanın sınırlarının ötesini de etkileyebileceğine inanır.
En derin kavrayışımızın orijininde görünmeyen gerçekliğin yer aldığını söylemek ne demektir? 5 duyumuzla algılayamadığımız ancak diğer insanların melekeleriyle bilinebilen ve anlaşılabilen gerçekliğin varlığını düşünmek ne demektir? Elimizdeki bilgilerimizle cevaplayamadığımız bir soru sorulduğunda ya mantık dışı ya da uygun olmayan ve sorulması abes olan bir soru diye sınıflandırabiliriz. Ya da soruyu soran kişinin cevabı verebilmemizi sağlayan referans çerçevesini genişletmesini isteyebiliriz. İlk iki şık bir soruyla karşılaştığımızda verdiğimiz en kolay tepkidir. Ancak gerçeği arayan, gerçek bilim adamı aradığı cevapları bulabileceği referans çerçevesine doğru gitmeye başlayacaktır.
Shaktı Gawaın- Gary Zukav
09.11.2007